KanRevan

Yağmuruna hiç yakalanmadığım bir kenttesin şimdi. Eğer bir şehirde yağmura yakalanmadıysan, orada yaşadığını hissedemezsin asla. Çamuru paçalarına bulaşmadıkça bir şehre ait olamazsın, bir şehir paçalarından akmadıkça sana karışmış sayılmaz. İşte sen, henüz bana kucak açmamış bir şehirde uyuyorsun şimdi; burnun, rengini bilmediğim bir yastığa gömülü, öylece uyuyorsun.
Yollar yürümekle aşılırdı belki; uçulurdu koca toprak parçalarının, yemyeşil ormanların, kendilerinden büyük gölgeleri olan binalar ve insanların üzerinden. Varılırdı yanına senin, şehrine ulaşılırdı bir türlü. Terinin karıştığı yatakta uyunur, uyanır uyanmaz baktığın saate bakılırdı. Sonra penceresinden odanın izlenirdi sokak, daha önce sadece sesleri işitilmiş köpekler görünür olurdu apansız. Yollar aşılırdı. Aşılabilen yalnız yollar olduğundan belki de.
Şimdi sadece kalakalınıyor burada. İçim karanlık. Bildiğim, son nefesime dek ait olduğum ve son gecesine kadar benim olan o şehirde içim kapkara, uzak aydınlık. Umrumda değil bu sözler gözlere değer olduğunda akıllardan geçecekler; “ah’lar, vah’lar” umrumda değil. Zerre düşünmüyorum içlerine yerleşecek acıma duygusunu hasımların, onlar da umrumda değil. Ben kalakalıyorum burada, kör kör ait olduğum bu kentte, her daim uzak olacağım bir şehre saplanıp kalıyorum. Bir şehri saplayıp kendime, biraz da kanıyorum.
Sen yağmuruna hiç yakalanmadığım bir kenttesin şimdi. Kulaklarında gece telefonları, gece kahkahaları kadınların, adamların gece yazıları gözlerinde. Paçalarında, uzak bir şehirde kalakalmış bir kadının kanı, kahkahası uzak, nefesi yarım. Yollar aşılırdı yürümekle, aşılabilen sadece yollar olduğundan belki de.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hasan'ın Rüyası

Aç!