Ben ardımı dönüp giderken, sen ellerini kaldırıp gitme dedin yalnız, ama ben gittim. Gidecek bir yerim olduğundan değil, gidecek yerlerim var sandığımdan biraz, ama en çok kendi içime düşmüşlüğümden. Gittim. Seni bir otobüs camından izlerken, sen bir otobüs camının ardından bakarken bana son kez. Bir şehir nasıl kül olurmuş bir anda, o "an" ne kadar uzun sürermiş istediği zaman, gördüm giderken. Ne çok şey gördüm gideken bilsen. Senin varlığının nasıl karıştığını yokluğa, bundan sonra, olur ya çağırmak isterse sesim seni, bana yanıt vermeyecek sesini yuttuğunu. Ve seni aslında, hiçbir zaman kazıyamayacağımı içimden. Gördüm. Şehrin mor çiçekleri yanmıştı önce, şimdi tutuştu kırmızı laleler. Bir varmış, bir yokmuş, bir gülmüş, bir sönmüş, bir yanmış, hep yanmış demiştim yanarken mor çiçekler. Şimdi sözüm yok yangınına lalelerin. Ben gittim ardımı dönüp sen ellerini kaldırıp gitme dedin isteksiz, bir otobüs camından gördüm, kül oldu şehir...