Tek Kişilik Şehir

Sebepsiz yalnızlıklar dolanır bu şehirde. Çok bildik ancak ıssız sokaklarında fırtınalar kopar yüreklerde, gök uyur. O yürekler gecenin bir yarısı korkusuz açılırken huzur rıhtımından dingin denizlere, yıkılır dağlar, şehir perişan…

Nedir bizi bu kadar silen bu şehrin özünden, nedir bizi bize iten? Kayıp zamanları bulamama çekincesinden sıyrılıp hoyratça harcamak anı ve etaplarını mükemmel bir hızla geçmek yalnızlığın. En tepeye, en ‘yalnız’a varmak; neden? Görmek ama sessiz kalmak, duymak ama yaşamamış saymak, hissetmek ama dokunmamaya yemin etmek ne kadar doğrudur? Bir insan şu İstanbul’da, İstanbul’u ne kadar yaşayabilir duyumsuz?

Cevabını aramayın, sorduğuma da bakmayın. Çok tanıdık yanıtı. Evet, İstanbul’da yaşayabilir insan bu şekilde. Bir bir geçerken yanındaki, sağındaki, solundaki insanları onları umursamadan, saat beşte güneşin soluksuz, yorgun tahta çıkışın görmeden, ‘beyinevi’nin duvarlarının dışındaki sesi duymadan yaşayabilir. ‘Ben’ini unutarak, soyutlanarak ‘ben’inden gider bu yol gittiği yere kadar. Zorla, nedensiz nedenlerle. En kötüsü niye olduğunu düşünmeden gider. Düşünecek vakit mi vardır? 24 saat nedir ki bu doyumsuz şehir için? Alır senden seni, gider senin gibilere satar. “İstanbul, satmak için satın alır.” Ondandır hep Beşiktaş’ta, Kadıköy’de, Sarıyer’de aynı yüzleri gördüğünü hissetmek.

Çıkıp günün en solgun anında atabiliyorsan kendini yeni yapılmış kaldırımlara özgürsün demektir. Ama eğer giderken yanına alacak kimseyi bulamıyorsan, kimse yoksa adımını attığında yanında yalnızsın demektir. En acısı da budur zaten. Yalnız kalmak ve yalnızlığı özgürlük sanmak. Aç olduğumuz, savaşını verdiğimiz özgürlüğü yalnızlığın altına saklamak. Yitirdiğimiz ve yittiğimiz döngünün içinde bilmem kaçıncı daireyi çizmek yeniden. İşte ilk adımıdır bu ‘iç İstanbul yaşamı’nın. Ne karanlık, ne soğuk değil mi? Bu acıtır sizi. Hem İstanbul’u, hem seni.

İstanbul’un uyumlu yanı yok değildir elbet. İstanbul ruhu bencil bir beden gibidir. Uyumludur İstanbul kiracılarıyla. Ama bilinen incitir. İstanbul yakar, ağlatır, yorar belki seni. Nedendir? Çünkü İstanbul bir kaç selam duymak ister sabahları, bir kaç tebessüm maviliğine yansıyan.

Siz siz olun unutmayın bu yanını şu koca şehrin. Başınızı kaldırıp yürüyün sokaklarda, ellerinizde umutlar doğsun her güne. İstanbul kaldıramaz çoğul yalnızlığı. Sizin gibi. Siz de gün gelir ezilirsiziniz ezbere ‘tek’lik altında!

İçinize yenilikler akıtın. Gülen, sevimli yüzler. Sahte olmasınlar, dikkat edin. İstanbul anlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hasan'ın Rüyası

Aç!