turuncu

küçük kapıların, büyük insanların, dar geçitlerin, kıkırdayan kuşların ve daima ağlayan kedilerin olduğu bir şehirde, saçları uzun, kendisi saçlarından kısa bir kız yaşarmış. en sevdiği oyunları kendi evinde oynar, tüm ağaçlara kendi odasında tırmanır, elmalar toplar, yine kendi odasında o ağaçlardan düşer, sızlanırmış. hep kendi gülümsemelerini doğurur hem de kendi gözyaşlarını büyütürmüş o küçük, turuncu odada.

bir gün uzaklardan bir gürültü duyulmuş. şehrin üzerine bir karanlık çökmüş. küçük kız odasındaki kiraz ağacının altında piknik yaparken aniden kararan havayı görünce korkmuş ama yüzündeki ürkek ifadeyle penceresine yürümekten de alamamış kendini. başını göğe doğru kaldırmış ve kocaman bir uçak görmüş. içinde şehrin tüm insanlarından daha büyük, şehrin tüm insanlarından daha zalim olduğu anlaşılan bir adam varmış. adam, gözünde kocaman gözlükleri, üzerinde şişkin montuyla gökyüzünden insanlara mutsuzluk dağıtmış ve kahkahalarla uzaklaşmış.

o günün ardından küçük kapılı koca şehrin insanları küçülmüş, kapıları büyümüş. geçitleri genişleyen şehirde kıkırdayan kediler ve daima ağlayan kuşlar dolanır olmuş. küçülen insanlar, eski kibirlerinden uzaklaşmışlar ama bu kez de kendi gölgelerinden bile korkar olmuşlar, içlerine kapanmış, mutsuz olmuşlar. şehrin saçları uzun, kendisi saçlarından kısa kızı ise şehre yayılan mutsuzluktan kesmiş güzelim saçlarını. hem kendisi hem saçları aynı boydaymış artık ve odasındaki ağaçlar bir bir dökmüşler yapraklarını.. kız ne oyunlar oynuyormuş eskisi gibi, ne kitaplar okuyormuş kendine, ne masallar yazıyormuş artık..

derken bir gün sokaktan bir kahkaha dolmuş kızın turuncu odasına. bir kahkaha dediğim de öyle onlarca insanın gülmesiyle çığ gibi büyüyen bir koca kahkaha! kız asık yüzünü kaldırmış yastığından, pencereye doğru yürümüş ağır ağır.. insanlar sevinçle koşuyorlarmış sokakta, evlerin gri yüzleri boyanmış sanki, evler ışıl ışılmış. başını yukarı doğru kaldırmış yine kız ve bir adam görmüş gökte salınan. kocaman uçurtmaların taşıdığı sepetinde şehrin üzerinde yavaşça süzülürken, üzerinde incecik gömleği, gözlerinde ışığıyla insanların üzerine kucak kucak mutluluk bırakmış..

bugün o uzaklardaki şehrin kapıları insanları kadarmış.
kedileri ve kuşları kıkırdayarak uyutur, uyandırırmış insanları, gece-gündüz...

şehrin, saçları kendisinden uzun kızı ise yüzünde eksilmeyen, ancak kendisi büyüdükçe artan ve bir gün nereye sığdıracağını kestiremediği tebessümüyle yine o turuncu odasında yaşıyormuş.. hem de oyunlar oynayıp kitaplar okuyup masallar yazarak..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hasan'ın Rüyası

Aç!