Kayıtlar

Şubat, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

turuncu

küçük kapıların, büyük insanların, dar geçitlerin, kıkırdayan kuşların ve daima ağlayan kedilerin olduğu bir şehirde, saçları uzun, kendisi saçlarından kısa bir kız yaşarmış. en sevdiği oyunları kendi evinde oynar, tüm ağaçlara kendi odasında tırmanır, elmalar toplar, yine kendi odasında o ağaçlardan düşer, sızlanırmış. hep kendi gülümsemelerini doğurur hem de kendi gözyaşlarını büyütürmüş o küçük, turuncu odada. bir gün uzaklardan bir gürültü duyulmuş. şehrin üzerine bir karanlık çökmüş. küçük kız odasındaki kiraz ağacının altında piknik yaparken aniden kararan havayı görünce korkmuş ama yüzündeki ürkek ifadeyle penceresine yürümekten de alamamış kendini. başını göğe doğru kaldırmış ve kocaman bir uçak görmüş. içinde şehrin tüm insanlarından daha büyük, şehrin tüm insanlarından daha zalim olduğu anlaşılan bir adam varmış. adam, gözünde kocaman gözlükleri, üzerinde şişkin montuyla gökyüzünden insanlara mutsuzluk dağıtmış ve kahkahalarla uzaklaşmış. o günün ardından küçük kapılı ko

Ruh Halleri V

Mehmet Güreli - Uçurtma Infected Mushroom - Forgive Me Inner - Stories Antony and the Johnsons - Kiss My Name Zardanadam - Kaçacağım

gece treni

"Bu bir gece treni" hiç binilmemiş olanlardan değil, tadına varılmış, doyulmuş, tadı çoktan çıkarılmış olanlardan. yine kıpırdıyor kanı. yine raylar sıcacık.

eskitme

Bir yorgun gölge yüzün, uzaklarda. Halbuki dizlerimde sıcaklığı teninin. Söyledim önce de, sen de tekrarlama, dokunmadım evet! Daha nefesini solumadım. Hatırlatma, kıyında hiç ölmedim senin. Yorgunluğunu biliyorum, gölgeni ve özlemini. Yine uzaklara… Yoruyorum kendimi ben burada. Yetmezmiş gibi sızılarım ekliyorum üzerine yenilerini. Yalan değil, tazeliyorsun beni. İçimi çekerek içimden, sesimi ağzımın içinden çalarak, parmak uçlarımı tırnaklarıma hapsederek yeniliyorsun beni. İnkar edemiyorum işte seni, kimseden saklayamıyorum hal böyle olunca. Hem, hal böyle olmaya devam ettikçe ben, sarıyorum hayatı başa. Kulağımda, gecenin şu geç yarısı sevdiğin sesler var. Biliyorum nasıl kırpıyorsun gözlerini dinlerken bu şarkıları, nasıl da dalıyorsun o sevdiğin, dönmek bilmediğin uzaklara, nasıl da kadehini alıyorsun avuçlarının içine, hissediyorsun ellerinde hayatı, yudumluyorsun sonra… En sonunda nasıl hasret bırakıyorsun kendine ve bunu ne güzel yapıyorsun. Çok söz var söyleyeceğim, i

giderken

Resim
Ağzımı açmadan, gözlerimi. Tatmadan gidiyorum seni. Bir gecenin en gürültülü yerindeyim şimdi. Senin gitmelerin kurcalıyor fikrimi; valizlerin, kazakların içinde… “Ya üşütürse oralarda ya titrerse ilikleri?” Daha ağzımı açmadan, tatmadan düşünüyorum seni. Neden deme. Sorma. Çünkü yoruldum sorulardan. Çünkü bu sormalar öldürdü en çok beni. İçimi paramparça edip bıraktı orta yerime. Çünkü bu sorgular öğüttü beni. Öğretti, emretti biraz daha erken ölmemi. O yüzden, sorma. Sorma ki daha da geri çekilmesin soluksuzluğun saati. Ben anlatırım. Kayıp zamanlarım var, geçen ve geri getiremeyeceğim. İşin acı yanlarından biri de biliyor olmam bu zamanların nasıl kaybolduğunu, nasıl eriyip gittiğini avuçlarımın arasından. İşte bu geceler, birkaç gecedir ben, aslında hayli gecedir bu kayıpların nöbetindeyim. Dönecekler diye değil, hatta dedim ya, dönmeyeceklerini bile bile. Bekliyorum ama öylece. Saat gecenin 4ünü vursun diye. Belki ben de o 4le birlikte vurulurum diye; vurulur da düşerim